Çarşamba, Mayıs 02, 2012

Işığını Kaybetmeyenler'e...

Bütün bu koşuşturmalar ne için hiç bilmiyorum. Sonunu göremediğim upuzun bir yol... Upuzun mu dedim? Nerden bilebilirim ki? O zaman şöyle diyeyim, sonunu göremediğim zorlu karmaşık bir süreç.. Ne zaman biter,nasıl sonuçlanır hiç bilmem... Ya da biter mi? Yine döndük başa...Okullar niye vardır? Öğrencilerin belli bir süreç içinde, iyi yönde davranış değişikliği yaşamaları için mi yoksa öğretmenlerin bağırıp çağırarak kendilerini rahatlatmaları için mi çözemedim gitti.

Staja gittim bugün yine-her çarşamba olduğu gibi-bana ayrılan ders saatinde etkinlikler yapmaya çalıştım kendimce.Yöntemler hazırladım, ilgilerini çekebilecek oyunlar oynattım ama nafile.. Pür dikkat dinleyen de var orası ayrı, nasıl güzel dinleyip uyguluyor 'bazı' çocuklar. Fakat sınıfın genelinde bir sorun var. Cevap veriyorum: GÜDÜLEREK YÖNETİLMEYE ALIŞTIRILMIŞLAR. Biz toplum olarak da alışığız buna gerçi fakat birisinin, birilerinin dur demesi gerek değil mi sizce de? Evet düşününce küçücük bir noktayız evrende, evet yine düşününce değiştirmek zor belki oturmuş bazı düzenleri ama imkansız mı? Bilemiyorum inanmak istemiyorum, imkansız demek istemiyorum. Oysa ne de güzeldi Köy Enstitüleri, ne de güzeldi Hasan Ali Yücel'ler, İsmail Hakkı Tonguç'lar...Ya Talip Apaydın'lar, Necmiye Yangöz'ler? Yaşamak isterdim o dönemlerde...

Tarih 02.05.2012. Ne yazık...Küçücük çocuklar alışmışlar bağırılınca susmaya. Haftada iki saat giderek nasıl değiştireyim ben onları? İlerde kendi sınıfım olursa şayet, orda temelden yetiştirim inancı var bir miktar. O da yok olmak üzereyken nelere sarılıp nerelerde avunmalıyım bilemez oldum. Bütün bu koşuşturmalar ne için hiç bilmiyorum. Sonunu görmek için araladım kapıyı, üstüme kapatmaya çalışanlara inat...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder